Çok bi meyve, Nar
Nara benzerdin, demiş şair, çoktun... (OKTAY RİFAT)
Çocukluğumuzun sevdiğimiz bilmecesindeki gibi; eve gelindiğinde, sandığı açılmış cevherler misali kırmızı kırmızı ışıldayan damlalarıyla değil bu çokluğu, o küçük sulu tanelerin içinde yüklü iyilik ve sağlığın mucizevi boyutuyla belki de.
Çok eski tarihlerden beri iyileştirici özellikleri bilinen ve pek çok kültürde ilaç olarak da kullanılan nar, her derde deva yaşam suyuyla, bugün bir süper besin olarak tanımlanmaktadır. Vitamin ve mineraller açısından çok zengin olmasının yanında çok güçlü antioksidanlar da içeren narın bağışıklık sistemi üzerindeki etkisi mucizevidir. Kalp damar sağlığından cilt güzelliğine, yüksek tansiyonla mücadeleden kötü kolesterolün düşürülmesine, cinsel sağlıktan kanser oluşumunu ve yayılmasını engellemeye kadar pek çok alanda inanılmaz faydaları olan ilaç-bitki kıvamında bir meyvedir. Mevsiminde bol bol ama dozunda yiyerek bu pandemi günlerinde bünyenizi güçlendirmenizi tavsiye ederiz.
Nar meyvesi, ateş kırmızısı rengi ve içindeki pek çok tohumla, eski çağlardan beri kadının doğurganlığıyla ilişkilendirilmiş, doğudan batıya pek çok kültürde bolluk ve bereketin sembolü olmuştur. Tarihlerden bu yana efsanelere, masallara, şiirlere konu olmuş nar, resimden heykele pek çok sanat eserinde kendine yer edinmiş, süs eşyaları ve takılarımıza ilham vermiş, mezar odalarımızı ve mabetlerimizi süslemiştir.
Anavatanı İran’dan Himalayalara kadar uzanan bir coğrafya olan nar, çatlayan kabuklarından fışkıran bereket ve estetiğiyle, dünyanın neresine götürülse orada kutsallık mertebesine erişmiştir. Üç büyük kutsal kitapta da adı geçen nar, Antik Mısır’da ölümsüzlükle, Hititlilerde bereket ve Eski Yunanda güzellik tanrıçalarıyla, Yahudilikte doğrulukla, Hristiyanlıkta bakire Meryem’le eşleştirilmiş, İslam’da cennet meyvelerinden biri olarak kabul edilmiştir.
Nar ağacıysa, en güzel kırmızılardan birine adını vermiş çiçeklerle bezendiğinde de, meyveleri çatlayıp yeşil yaprakların içinde kızıl ışıltılar saçtığında da, sonbaharda sapsarı sararan yapraklarıyla bir tabloya dönüştüğünde de, en az meyvesi kadar etkileyici bir ağaçtır.
Ekşisiyle, tatlısıyla, kış mevsiminin en lezzetli taneleridir. Bir kaseye ayıklayıp kaşık kaşık yemesi de, kabuklarından taneleri çatlata çatlata kemirmesi de, suyunu sıkıp içmesi de ayrı ayrı lezzetlidir. Işıltılı tanelerini tatlılarımızı süslemede, salatalarımızı zenginleştirmede kullanırız. Aşuremize, güllacımıza katarız. Pekmezini, sirkesini, likörünü, şarabını yaparız. Ama en çok da nar ekşisi olarak kullanırız.
Çiğköfteden kısıra, kuru dolmadan mezelere, et terbiyesinden salatalara, mayhoşluğun yakışacağı her yemeğe lezzet katan nar ekşisi, eğer sos değil de gerçekten nar ekşisiyse, narın bütün şifasını da alarak sofralarımıza gelir.
Kaşık kaşık yeme hazzı için bile tanelemeye fırsat bulamadığımız narın on bir kilosundan yaklaşık bir kilo nar ekşisi elde edilir. Dolayısıyla nar ekşisi yapımı, biraz sabır oldukça emek ister. Sadece kilolarca narın tanelenme süreci bile düşünüldüğünde, nasıl vazgeçilemez bir lezzet olduğu rahatlıkla görülebilir.
YAPILIŞI
Evet kilolarca ve kilolarca nar, özenle ‘habbe’lenir. Elde edilen taneler, iyi bir nar ekşisi için, içine karışmış kabuklarından ve ince zarlardan iyice temizlenir. Bez çuvallara doldurulan taneler taş havuzlarda temiz çizmeler giyilerek ayakla ezilir ve suyu çıkarılır. Elde edilen nar suyu, içine nar ekşisinin tadını bozabilecek herhangi bir tortu karışmaması için tülbentlerden geçirilerek birkaç kez süzülür. Pekmez yapımına özgü büyük bakır kazanlara doldurulan nar suyu, sık sık üzerinde biriken kefi alınarak odun ateşinde kaynamaya bırakılır. Bu işlem genelde sonbaharın sonlarına doğru yapıldığı için, eğer hava koşulları uygunsa, bir iki taşım kaynatılan nar suyu yayvan tepsilere konularak damlarda güneşle olgunlaştırılır. Eğer yağışlı bir dönemse, kısık ateşte büyük tahta kepçelerle karıştırarak usul usul kaynatılıp kıvamını bulması sağlanır. Her iki durumda da yemeklerinize şifa ve lezzet katmak için yolculuğa hazırdır.